efsaneler

 

Dersim efsaneleri, Dersim mitolojisini olusturan kahramanlarin ve cografyann anlatildigi kaynaklar olup, cogunlugunu Dersim Pantheonu´nundaki´tanrilarin eylemleri ve mucizeleri olusturur. Zaman cesitli kaynaklarda da gecen yerel birtakim anlatimlar da vardir ki, bu anlatimlari/söylenceleri Dersim efsanelerinde ele almak (en azindan benim acimdan) sakincali görünmektedir.

Pantheon´daki tanrilara ait olan efsanelerden, ilk defa yayimlananlar da olmak üzere on dört adet efsane saptanmis olup; bunlar Munzur Baba, Sih Hüsemettin, Aseli, Sultan Hidir, Hasan Halife, Axucan, Seyid Mahmut Hayrani, Sih Delili Berhecan, Düzgün Baba(Sah Haydar), Baba Munzur, Kal ü Ferhat/Ferat, Sari Saltuk, Dervis Cemal, Seyid Koca Süleyman ve Seyid Gabani efsaneleridir. Cografi olusumlari tanimliyan efsanler ise, calisma disinda tutlmuslardir. Ayni sekilde süpheli görülen Elti Hatun, Coban Baba, Bagin Kalesi ve Sagman Kalesi gibi efsaneler calisma kapsamina alinmamistir.

 

MUNZUR BABA EFSANESI

Bugünkü Tunceli ili Ovacik ilçesine bagli Koyungölü Köyü civarinda yasayan bir aga ve aganin koyunlari gütmek için yanina aldigi Munzur isminde bir çoban varmis. Munzur'un agasi Hac zamani hacca gitmis. Aga hacda iken Munzur bir gün aganin haniminin yanina gelir ve, - Hatun, agamin cani sicak helva ister. Helvayi yaparsan ben kendisine götürürüm der. Aganin hanimi önce sasirir, sonra herhalde zavalli çobanin cani sicak helva istiyor, dogrudan söylemeye dili varmiyor, utaniyordur. Agasinida bahane ediyor.Kendisine bir helva yapayim da yesin der. Helvayi pisirir bir bohçanin içine baglar ve Munzur'a: -Al evladim götür der. O sirada aga hacda namaz kilmaktadir. Namaz sirasinda saga selam verirken bir de bakar ki sag yaninda elinde bir bohça ile Munzur dikilmis duruyor. Namazini bitirip Munzur'a: -Hos geldin evladim, burada ne ariyorsun nedir o elindeki? der. Munzur da: -Agam canin sicak helva istemisti onu sana getirdim der. Elindeki bohçayi agasina uzatir. Agasi bohçayi açar ve bakar ki içinde sicacik helva paketlenmis duruyor. Hayretler içinde Munzur'a bir seyler söylemek için basini çevirdiginde bir de bakar ki Munzur yaninda yok. Hac vazifesini tamamlayip köyüne döndügünde komsulari herkes elinde bir hediye ile haciyi karsilamaya giderler. Munzur da, götürecek baska hediyesi olmadigindan, bir çanagin içerisine koyunlarindan bir miktar süt sagar ve bununla agasini karsilamaya gider. Aga Munzur'u görünce yanindakilere: -Asil haciMunzur'dur. Öpülecek el varsa Munzur'un elidir. Önce ben öpecegim der ve Munzur'a kosar. Munzur bu konusmalari duydugunda: Aman agam Allah askina. Böyle bir sey olmaz. Ben yillarca senin ekmeginle, aginla büyüdüm. Sen nasil benim elimi öpersin. Ben sana elimi öptürmem, der ve kaçmaya baslar. Munzur önde, aga ve yanindakiler arkasinda bir kovalamaca baslar. Simdiki Munzur irmaginin ilk yere geldikleri zaman Munzur'un elindeki süt dolu çanak dökülür ve sütün döküldügü yerde, süt gibi bembeyaz su fiskirir. Bundan sonra Munzur kirk adim daha atar. Attigi her adimda bir kaynak fiskirir. Ve fiskiran bu sulardan bir irmak meydana gelir.Munzur'un arkasindan kosanlar bu irmaktan öteye geçmezler. Munzur'da bu daglarda kaybolur gider. Yöre halkinin efsanelestirdigi Munzur ile, Tanrinin varliklive sözü geçen kisiler yaninda bir çobanin da keramet sahibi olabilecegini, çoban olsa bile Tanrinin sevgisine mazhar olabilecek temiz yürekli, imanli insan olabilecegi belirtilmekte, Munzur'u bu inançla efsanelestirmektedirler.

 

DÜZGÜN BABA

Sah Haydar Seyyit Mahmud-i Hayrani'nin ogludur. Zeve yakinlarinda bulunan Zargovit tepesinde hayvanlarini otlatmak için bir ev yapar. Burada hayvanlari ile mesgul olur.Kisin zemherinde keçilerinin gayet güzel beslendiklerini gören Seyyit Mahmud-i Hayrani "Acaba Sah Haydar bu kisin ortasinda bu hayvanlara ne yediriyor ki hayvanlar bu kadar güzel besleniyorlar. "Diye merak eder ve Sah Haydar ile hayvanlarin bulunduğu yere gider. Bir de bakar ki Sah Haydar elindeki çubugu hangi mese agacina degdiriyorsa agaç hemen yeseriyor.Taze süsleniyor,keçilerde bu filizlerden yiyerek besleniyor.

Seyyit Mahmud-i Hayrani durumu görünce sesini çikarmadan geri dönmek ister. Ancak o sirada bir keçi,bir kaç kez üst üste hapsiriyor. Sah Haydar da ne oldu Babam Dervis Mahmud'umu gördün ki bu kadar hapsiriyorsun, der ve arkasina  baktiginda babasinin kendisine görünmeden gitmek istedigini görür.

Babasina bizzat ismi ile hitap ettigi için utanir mahcup olur. Mahcubiyetinden kaçip halen Düzgün baba dagi olarak söylenen bir tepeye çikar ve burada mekan tutar. (Rivayet  olunur ki Sah Haydar babasina ismen  hitap ettigi için Mahcubiyetinden ötürü kaçtigi zaman  ayaginda kisin karda giyilen hedik veya lekan varmis. Bu hediklerle Zargovit'den Düzgün Baba tepesine kadar (takriben 5km) üç adım atmış bastığı her yerde hedikler tasa iz birakmis ve bu izler hala durmaktadir.) Bir iki gün eve gelmeyen Sah Haydar'in annesi endiselenir. Durumunu öğrenmesi için babasina rica eder. O da yanindaki müritlerine gidin bakin bakalım bizim Sah Haydar ne alemde? der.

Müritlerinden birkaç kisi bu 24500 m. yüksekligindeki dagin tepesine çikip Sah Haydar ile görüsürler. Durumun iyi oldugunu her hangi bir sorununun olmadigini ögrenirler ve tekrar Zeve'ye dönerler. Seyyid Mahmud-i Hayrani'ye durumu düzgündü merak edilecek herhangi bir sey yoktur.Selam ve hürmet eder ellerinizden öper derler. (Bu isi düzgündür sözü dilden dile dolasir ve asil adi Sah Haydar olan bu zata artik bir süre sonra Düzgün Baba olarak bir isim atfedilir. O günden bu güne Düzgün baba olarak söylenir.) Bugün de dahi halk sifa bulmak için Düzgün Baba'ya gider adaklar adar ve ziyaret eder

 

SARI SALTIK

Bir gün Haci Bektas Veli Ararat (Agri) daginda cilehaneden cikip bir subasina gelir. O sirada bir coban su kenarinda sürüsünü otlatmaktadir. Haci Bektas cobana dönüp adini sorar. Coban "Sari Saltuk" der. Haci Bektas bu defa "Seni Rum´a saldik var git!" der. Sari Saltuk "Sürüyü ne yapacagim?" derse de, Haci Bektas "Onlar sen dönene kadar bekler" yanitini verir.

Sari Saltuk´u Rum´a salan Haci Bektas, yanina bir yay ile birlikte yedi ok, bir agac, kilic, bir seccade ve Ulu Abdal ile Keci Abdal´i verir. Sari Saltuk, Haci Bektras´tan ayrildiktan sonra Karadeniz´de Harmankayaıa gelir. Orada seccadesini denize sererek üsütüne oturur. Sagina Ulu Abdal´i soluna Keci Abdal´i oturtarak seccadeye "yürü" der. Seccade Karadeniz´i gecip Gürücüstan ´a gelir. Seccade üstünde üc kisinin deniz gecerek geldigini gören Gürcüstan Krali Padisah Gürlüs, o sirada askerleri ile birlikte denizi gören bir tepede bulunmaktadir. Olanlari görünce, Sari Saltuk ve arkadaslarina saygi gösterip, konuk eder. Sari Saltuk Gürcis´i Islam´a davet eder Gürcüs halkiyla birlikte Müslüman olur.

Sari Saltuk ve arkadaslari dah sonra tekrar seccadelerine binerek Karadeniz´e acilirlar ve Dobruca yakinlarindaki Keligra Kalesi´ne gelirler. Kayaliklar üzerine kurulmus olan kaleye tirmanirlar. Kale sahibi Lazogullari´ndan bir bey olup, kaleye musallat olan yedibasli bir ejderha yüzünde kaleyi terketmistir. Sari Saltuk kaleye tirmandiktan sonra ejderha saldiriya gecer. Üstünde bulunan yedi oku ejderhanin yedibasina saplayan Sari Saltuk, daha sonra ejderhanin belinde tutup sikmaya baslar. Haci Bektas o sirada Sari Saltuk´un bunaldigini anlayip, Hizir´i yanina gönderip tahta kilici kullanmasini ister. Saltuk kilicini cekip, ejderhanin yedi basini da keser.

Ejderhanin öldügünü duyan kale halki kalye döner ve Müslüman olurlar. Saltuk bundan sonra Rumeli´nde cesitli maceraya katilip, Haci Bektas´in yanina döner.

 

SIH HÜSAMETTIN

Bir gün bir padisah ordusuyla Murat Nehri´ni gecip, Cemisgezek ilcesi Pulur köyü yakinlarina varirlar. Bu sirada Sih Hüsamettin bindigi dali yürüterek padisahi karsilamaya cikar ve evine davet eder. Evinde sadece bir güvec ve kilim bulunan Sih Hüsamettin, kilimini padishain altina serer. Padisah kilime yine bos yer kaldigi görülür. Daha sonra Sih Hüsamettin, ortaya icinde yamak bulunan bir güvec koyar. Padisah, bu kadar yemekle kimin doyacagini sorarsa da, "Besmele ile baslayan herkes doyar" yanitini alir. Padisah ve askerleri yemegi yemeye baslarlar ama, yemek bir türlü bitmez. Padisah bu defa atlarinin da ac oldugunu ve arpa bulmak gerektigini söyleyince, Sih Hüsamettin bir pekek gösterir ve onun icindei arpayi kullanabileceklerini söyler. Petekten alinan arpa bütün atlara dagitilir ancak arpa bitmez. Olaylarin yasandigi sirada nöbetci askerler eve birinin yaklastigini söyler. Bu haberi duyan padisah, yasadigi olaylarin saskinligi ile Hüsemettin, i denmeke icin "Acaba gelenin yükü nedir kir?" diye sorar. Sih Hüsamettin bu soruyu "Gelenenin yükü aseldir padisahim" diye yanitlar. Yakalanan yabanci padisahin önüne getirilir ve yükünün ne oldugu sorulur. Yabanci "bezirdir" der. Padisah. Sih Hüsamettin´e dönerek yükün ne oldugunu tekrar sorar ve israrla"aseldir" yanitini alir. Padisah yükü acip baktiginda asel (bal) oldugunu görür. Bundan dolayidir ki; Sih Hüsamet,e "Sih Hüsameetini Asel" denilir. Gösterdigi mucizelerden dolayi padisah, yöreyi Sih Hüsamettin´e birakarak yoluna (seferine) devam eder.

 

SIH DEDIL

Sih Delil Haci Bektas´in kendisi icin attigi közün düstügü Pilvenk adli köyde "Piro" adli Ermeni bir kesisin yaninda calismaktayken, bir süre sonra kesisten yasadiklari bu köy ve yöre icin pay ister. Kesis her ne kadar bu teklifi kabul etmek istemese de, "Kim bu gece yattiktan sonra nerede kaldarsa, orasi onun olsun." teklifini kabul etmek zorunda kalir. O gece Sih Delil ile Piro gec saatlerde uykuya cekilirler. Sabah uyandiklarinda Piro kendini Venk köyünde bulur. Bu drum karsinsinda saskinliga düsen Piro oglunu bir koc ile birlikte Sih Delil´e gönderir.

Öte yanda, Piro´nun gönderdigi koc kesilerek büyük bir ziyafet verilir. Her sey yenilip icildikten sonra Sih Delil, Kesilen kocun kemiklerinin postunun icine doldurmasini söyler. Bütün kemikler konulduktan sonra, asasiyla posta dokunur ve koc tekrar canlanir. Canlanan kocu, kesis Piro´ya geri gönderir ve "koyun canlandiran" ya da " koyuna can veren" olarak anilmaya baslanir.

Seyid Mahmud Hayrani Zeve´ye yerlestikten bir müddet sonra, kenidini ziyarete gelenlerin konaklayabilecekleri bir ev yapmaya karar verir ve duvarlari örmeye baslar. Ayni yörede oturup Seyid Mahmud Hayrani´ye gönül verenlerden, kükü Ferat/Ferat ve Seyid Kalman adindaki iki yigit ise, yapilan bu yeni evin catisinda kulanilsin diye keran denilen büyük agacin köklerini keserek, bir öküze yükleyip Zeve´ye yola cikarlar.

Zeve´ye yaklastiklarinda onlarin geldigini duyan Seyid Mahmud Hayrani, insa ettigi duvari yürüterek bu iki yigidi karsilamaya cikar. Ancak gelenler Seyid Mahmud Hayrani´yi görünce mahcup bir sekilde yere kapanirlar. Hatta denilmektedir ki, öküzler bile yere kapanmislar ve yilan sekline girerek, sürünüp Hayrani´nin sevgisini kaznamis bir sekilde köylerine dönerler.

Bu olaydan sonra Seyid Kalman ve Kalü Ferat/Ferhat, Seyid Mahmud Hayrani´nin konugu olurlar. Bir süre kalip dinlendikten ve yiyip ictikten sonra, Hayrani´nin sevgisini kaznamis bir sekilde köylerine dönerler.

 

SEYID KALMAN

Asil adi Seyid Hüseyin olna Gabani yedi veya sekiz cocuk babasi olup, esini cocuklar cok kücükken kaybetmis ve bir daha da evlenmemistir. Ayni zamanda büyük bir sürünün de sahibi olan Gabani, cocuklarina ve sürüsüne tek basina bakmaktadir. Bu kadar cocuga ve sürüye nasil bakildigini merak eden komsulari Gabani´ye "Bu kadar davara (sürüye) ve cocuga nasil bakiyorsun? Ne yedirip iciriyorsun?" diye sorarlar. Bu soru üzerine Gabani, komsularini evine biskasiri * yemege davet eder. Köy halki merak icinde toplanip, Gabani´nin evine giderler.

Gabani kücük bir biskasiri koydugundan herkes sasirir ve "Bu kadar kime yeter?" diye sorarlar. Gabani gayet sakin bir sekilde "Hele siz baslayin" der. Köylüler yemeye baslarlar, ancak yemek bir türlü bitmez. Herkez doyup da sofradan cekildiginden yemek artmistir. Bunu gören köylüler bu defa "Peki bu kadar davari nasil besliyorsun?" die sorarlar. Gabani, köylüleri hayvanlarin bulundugu yere götürür ve hayvanlara bir miktar ot verir. Hayvanlar otu yemege baslarlarsa da, ot bir türlü bitmez. Bu olaydan sonra herkes, Gabani´nin elini öperek onu seyitleri olarak kabul ederler.

 

SEYID GABANI

Seyid Koca Süleyman, Dersim bölgesinde seyitlik yaparken, dönemin padisahi tarafindan saray hizmetine alinir ve Seyid Süleyman sarayda hizmet vermeye baslar. Bu arada Koca Süleyman´in saraya gitmesinin ardinda ocagina bagli taliplerden bir kismi ocagi terkeder. Bununla bilrlikte yöre halkinin da bir bölümü Koca Sülerman´a olan inanclarini ve güvenlerini yitirerek hem ondan hem dinsel inancindan uzaklasmaya baslar. Bütün bu olanlari duyan Seyid Koca Süleyman, hem olanlari görmek, hem de talipleriyle konusmak icin Padisahtan izin ister ve gerekli izni aldiktan sonra Dersim´egelir. Ilk is olarak herkesin katilacagi bir cem düzenler. Ceme katilan halk ve talipler, Seyid Koca Süleyman´dan seyitligini ispatlayip gücünü göstermesini isterler. Bu istek üzerine Seyid Koca Süleyman, semaha kalkar. Döndükce toplantinin yapildigi evin dami (catisi) yukari dogru kalkmaya baslar. Dam o kadar yüksege cikar ki, yukari bakildiginda gökyüzü rahatlikla görünmektedir. Bu sirada iki güvercin gelip Seyid Koca Süleyman´in omuzlarina konar. Bu durumu gören halk ve talipler Koca Süleyman´in elini öperek ocaga geri dönerler.

 

SULTAN HIDIR 

Zeve köyü yakinlarinda bir yerlerde konaklayan padisah ve askerleri, ilerlerde bir isik görürler ve ne oldugunu anlamak icin, isigin geldigi yere iki asker yollarlar. Isigin bulundugu yere gelen askerler, bir cadir ve yasli bir adamla karsilarsirlar. Yasli adama "kimsin" diye sorduklarinda "Adim Sultan Hidir, bir toprak güvercin, bir kilimim ve bir de atima yedirmek icin bir torba arpam vardir" yanitini alirlar. Askerler, Sultan Hidir´i padisahin huzuruna götürmek isterler. Sultan Hidir gitmek istemedigini, ancak istemesi durumunda padisahi misafir edebilecegini söyler. Askerler böyle bir yanita sasirip, "Gelecek olan koskoca bir padisahtir. Yaninda ise vezirleri ve askerleri var. Sen onlari nasil agirlayip, nasil doyurursun? derler; Sultan Hidir, sakin bir sekilde "Hele bir gelsinler, biz oturacak ve yedirecek bir seyler buluruz" der.

Askerler caresiz bir sekilde olanlari padisaha anlatirlar. Sultan Hidir´i merak eden padisah ertesi gün yaninda vezirleri, komutanlari ve askerleri ile birlikte Sultan Hidir´i ziyarete gelirler. Padisahi karsilayan Sultan Hidir, oturmasi icin kilimini padisaha verir. Padisah kilime oturursa da, yan tarafi bos kalir. Sirasiyla vezirler, komutanlar ve askerler de otururlar ancak her oturanin yani bos kalir. Padisah durumu ögrenmek icin herkesi ayaga kaldirip bakar ki, oturduklari yine kücük kilimdir. Tekrar oturduklarinda herkes yine kilimdedir. Padisah ve yanindakiler saskililarini atmadan, önlerine bir güvec yemek konulur. Padisah "Bunu hangimiz yiyecegiz?" dediginde, "Hele bir besmele ile baslayin, herkese yeter" yanitini alir. Yemege baslanir ve herkes doydugunda yemek hala bitmemistir. Yemekten sonra Sultan Hidir, dilerlerse atlarina arpa verebilecegini söyleyip, icinde arpa bulunan torbasini uzatir. Arpa bütün atlara dagitilir ancak bitmez. Bütün bu olaylardan sonra, padisah yöreyi Sultan Hidir´a vererek yoluna (seferine) devam eder.

 

DEVRIS CELAL

Kisin en soguk günlerinde, yokluk ve kitilik dönemlerinde bile, sahip oldugu sürüyü en iyi sekilde besleyip bu durumunu merak eden köylülerden biri, bir gün Dervis Cemal´i takip eder, Dervis Cemal her zamanki gibi sürüsünü alip yola cikar.

Sürü mese ormanlarina geldiginde Dervis Cemal, elinde tutugu tarik* denilen agac parcasi (baska bir deyisle asasiyla) ile kuru agac dallarina dokunur. Tarikin her degdigi kuru mese, taze süngüler ve yapraklar vermeye baslar.

Sürüdeki hayvanlar ise, bu yapraklari yemeye baslarlar. Bu sirada, Dervis Cemal´i takip etmekte olan köylü, olanlari gördükten sonra köye geri dönerek, gördüklerini diger köylülere anlatir. Aksam Dervis Cemal evine döndügünde bütün köy halki evine giderek elini öper ve onun sevgisini kazanir.

 

Gratis Homepage erstellen bei Beepworld
 
Verantwortlich für den Inhalt dieser Seite ist ausschließlich der
Autor dieser Homepage, kontaktierbar über dieses Formular!